14 Aralık 2015 Pazartesi

Hayatımı düzene oturtmuşluğumun mutluluğunu yaşıyorum. Baya baya sakin, tıkırında, olması gerektiği gibi ilerliyor. Elimi eteğimi çektim bir takım zararlı alışkanlıklardan. Çevremi genişlettim, güzel arkadaşlıklar kurdum. Sorunları giderdim ailemle, yakınlarımla. Böyle pammuk gibi bir insan oluverdim. Kendimi övmek gibi olursa olsun valla. 23 yılın başı ilk kez her şey böylesi rayında. Anlatırım paylaşırım överim gerekirse, sefam olsun. 

Doğum günümü geçeli baya oldu da, yaşıma daha yeni girdim galiba. İnsanın 5-6 ayda bile değişebilmesi ne kadar güzel bir şey. 

6 Aralık 2015 Pazar

Bir bunağın günlüğü

Başımdan geçen bir mevzu var. Son iki üç haftalık belki de bir-iki aylık; tam kestiremiyorum. Hafızamdaki problem sebebiyle geliyor zaten ne geliyorsa başıma. Hep unutuyorum yapılanı, edileni.  Detaylar yok hiç, yalnızca ana konu. Bazen o bile değil. Öylesine bir kenara atılmış bir kaç cümlesi konuşmanın. Bakın bu çok kötü bir şey işte. Biriyle bir tartışma içerisine giriyorsunuz, kırıcı bir tartışma bu. Ağır şeyler işitiyorsunuz ve fakat gün gelip özür dilendiğinde neler söylendiğini, ne derece ileri gidildiğini tam olarak hatırlayamıyorsunuz. İnanılmaz sinir bozucu bir durum. Zira karşınızdakini kolay affetmenizi sağlıyor bu. Unutmuş oluyorsunuz çünkü can alıcı noktaları. Tek hatırladığınız 'evet çok üzülmüştüm ama' oluyor. O ama'dan sonrası yok. 

Durumun evvelinde bir açıklama yaptıktan sonra asıl mevzuya dönebilirim. 

Yine yaptığım çetin bir tartışma, öncesinde bir kaç tartışma daha, bol hakaretli, küçük düşürmeli ve hayli üzen tartışmalar bunlar. Ve fakat içeriği bir türlü hatırlanamayan. Kendime sakladığım ve yer etmiş bir kaç cümle haricinde bir türlü akla düşmeyen. Şimdi bu tartışmanın karşı tarafı dönüp özür diliyor ve bende haliyle bir yumuşama var. Büyütmek istemiyor, uzatmaya yanaşmıyor ama bir yandan da çok üzülmüş olduğumu hatırlayıp uzak durmaya çalışıyorum. Detaylarıyla aklımda kalanları sizlere bir anlatsam, 'sakın ha cevap verme!' dersiniz. Ama işte ben o kadar dirayetli olamıyorum. İçimdeki bu her şeyi iyi tarafından görücem salağı, kin tutamayan saftorik, duvarlar örmeme engel oluyor. Zaten hayatım boyunca her ne yaşatılmışsa yaşatılsın, sonucunda affetmediğim bir durum yok. İletişimi kessem bile, öylesine başımdan atmak için olsa da, hep affedildiklerini bildiler ve içleri rahat devam ettiler yaşantılarına. Benim artık biraz vicdansızlık, biraz gamsızlık, biraz da kendi kıymetini bilmek üzerine çalışmalar yapmam gerek. Bu postu neden attığım konusunda da bir fikrim yok. Sanırım affeylememek adına kendi kendime gaz vermek için yazıldılar. 
Başkalarından nasihat dinleyemeye gerek duymamak ne güzel şey!  






1 Aralık 2015 Salı

Özür mesajı

Yalnız diğer yazıntılarıma da bir göz gezdirdim de, resmen bunalım akıyor sayfadan. Benim daralan yüreğim bile sıkışabileceğinin sınırına geldi, size bunu yapmamalıyım. 
Bundan sonra daha eğlendirik postlar gelecek. Söz veriyorum. İyi uykular güzellerim. 

Hayatta görünmez olduğum anlar

İnsanın yalnızlığa alışması gerçeği var bir de. Bazen içine huzursuzluğu bırakıp gitse de, sığınacak bir liman arasa da insan en kötü zamanlarında, bir süre sonra bunları da yitirmeye ve kendi kendine kalmayı daha çok sevmeye başlıyor. Sevmek kelimesiyle olumlu bir havası olduysa da cümlenin, özünde 'kendi kendine kalmak'tan bahsediyorum. Sürekli bir şekilde her şeyi kendi içinizde yaşadığınızı, bir tek kendinize patladığınızı ve sonuçta yine kendinizi üzdüğünüzü düşünün. Bu hali sevmek biraz absürd bir durum değil mi sizce de? 

"Ah yine mi keder? Ama artık yether!" dediğinizi duyar gibi olmuyorum elbette, öyle güçlerim yok. Bunu da kendi içimden geçirdim, size mâl etmeye çalışıyorum. 

Gecenin bu saatinde başka nelerden bahsedecektim ki hem? Hep bu sessizlikte üşüşmez mi düşünceler zaten? Son bir huzur kırıntısını da tuzla buz edene kadar gelmez mi üstünüze duvarlar? Kimbilir kaç kişiyle aynı şeyleri düşünüyor ve hissediyorum şu anda. Gelin sarılalım birbirimize ya. Kimseyi sevmeleri beceremeyişimiz üzerine, kafamızı kurcalayan tek bir isim olmamasına rağmen gereksiz hüzünlenişlerimize sövelim, var mısınız? Ben yokum. Banane ya, iyiyim ben böyle. İyiyim, gerçekten.
Ya doğru söylüyorum, niye inanmıyorsunuz? 

Uyuycam ben. Bu gece de elimi siz tutar mısınız? 




27 Kasım 2015 Cuma

Yine neye serzeniyo bu?

Benim neden bu hayatta bir hikayem yok? Yani elbet var ama tek bir sayfayı bile doldurmaz. Renksiz, hareketsiz, en fazla 10 cümlelik bir düzyazıdır benim hayatım. Bir şeyler katamıyorum, yaşayamıyorum dilediğimce. Hani engel olan her şey ortadan kalksa bile, ne yapacağımı bilemem ki. Anlamam eğlenmekten, bilmem gezilecek yerleri. Bibloyum lan ben bu evrende. 
Resmen biblo. 

17 Kasım 2015 Salı

Delirdim. Ehe Mehe.

Bana acilen mutlu olmanın yollarından bahsedin. Bulamıyorum ben. Sevgili Meryem Uzerli gibi, tükendim, tükendim artık. Yok, ne yaptıysam olmuyor. Bende bir şeyler eksik... Eksik ama ne eksik? Siz neler yapıyorsunuz mesela huzuru bulmak için? Geceleri uyku tutsun diye hangi yollara başvuruyorsunuz? Ya da çok ağlayasınız geldiğinde sırf sebep bulamıyorsunuz diye sıkıyor musunuz kendinizi benim gibi? Ne olur konuşun. Ne olur çıksın sesiniz, bir şeyler söyleyin. Mütemadiyen dağılıyorum ben. Böyle tek tek, parça parça, yavaş yavaş. Öeh, boğdun diyorsunuz değil mi? E komşu uykusuz deli divane yatarken, siz mışıldayacak değilsiniz ya? Biraz da sizin canınız daralsın. Böyle bunalım bunalım bakın bir etrafınıza. Her şey ne kadar da basit geliyor gözünüze değil mi? Sıradan. Olağan. Hareketsiz. Sessiz. Ve siz. Yalnızca siz kalmışsınız gibi dünyada. Herkes nereye gitti diye sormayın, gülünç oluyorsunuz. Nerede görülmüş böyle zamanınızda elinizden tutan? Elbet yalnız olacaksınız.  Üzgünüm. Ama bu her yerde, her zaman böyle. 

Neyse. 
Daha fazla gelmeyeceğim üstünüze. Zaten yeterince karartılmış bir içle uğurluyorum sizleri sayfamdan. Bir daha gelmeyeceksiniz değil mi? Gelmeyin. İstemiyorum. BURASI BENİM KİŞİSEL BLOGUM. Çıkın gidin buradan! Öpüyorum. İygeceler. 

15 Kasım 2015 Pazar

Ben burada ne anlattım?

Bugün düşünmeye çok vaktim oldu. Kendi kendime konuşacak kadar çok vakit. Bu bir rahatsızlık olarak nitelendirilmeyecekse eğer, kendi kendime konuşmayı seviyorum. Özellikle son zamanlarda kendim hariç kimseye katlanamıyorum. Şu an elimde tuttuğum bu telefonu duvardan duvara sürtüp kırasım geliyor her yeni bildirimde. Aslında çok sevdiğim insanlar, benimle bir şekilde iletişime geçmeye çalışıyorlar. Bundan mutluluk duyduğum zamanlar da oluyor, telefonun her titreyişiyle yeter artık diye bağırdığım anlar da. Kişisel değil, yani bireysel bir bıkkınlık değil bu. Yalnızca kimseyle konuşmak, vakit geçirmek istemiyorum. Sonra bir an geliyor, kendimi dışarı atmak için çıldırıyorum ve o cevap vermeye üşendiğim insanlarla plan yapıyorum. Bencillik mi? Evvet, köküne kadar. Ben böyle bir insan olmak istemezdim ama son durumum, geldiğim nokta bu. Nasıl geldim peki? Aslında bir fikrim var fakat bunu şimdi paylaşmayacağım. Henüz değil. 

Ne diyordum, hayli dağıldı konu. Evet, çokça düşündüm ve ölümü hissettim. Özellikle bugün, çok fazla yaşadım bunu. Sürekli aklımda dönmesi yetmezmiş gibi tüm gün gittiğim yerlerde, izlediklerimde, okuduklarımda hep bir ölüm çıktı karşıma. 
Hissedebiliyor olmam mümkün mi acaba? Yani diyebileceğim şu; sanıyorum yakın. Çok değil gibi. Hani sanki son bir kaç yılımmış gibi. Ya da çok ağır bir depresyonun içindeymişim gibi. Farkediyor musunuz beni? Son zamanladaki kendimsizliğimi? Ölüyorum haberin yok gibi oldu biraz belki. Olsun. Öyle de olsun. 

Dayanamıyorum, biraz uyuyacağım. 










IM BACK BITCHES!

Vaktiyle açtığım güzelim blogumu büyük bir eşeklik edip kapatmıştım. Aynı isimleydi. Bütün ergenliğimi içeriyordu o blog. Kendimizi yeni yeni bilmeye başladığımız, muazzam saçmaladığımız zamanlardan bahsediyorum. Bunları günlükvari taşıdığım bir blogtu. Benim gibi hafızası balıktan beter bir insan için çok mühim bir kaynak. Kendi geçmişini ancak yazdıklarını tekrar tekrar okuyarak hatırlayabilen biri, nasıl olur da silip atar? Eski bir manitam falan mı yaptırdı bana bunu acaba diye düşünüyorum aslında. Zira kendi ellerimle çöpe atmış olamam 7 yıllık birikimi. Tanrım, aklım neredeymiş ki ya? Her şeyi ama her şeyi yazıyordum. İlla ki bir sevgilim bundan rahatsız olmuştur ve sildirmiştir diye düşünüyorum. İlk aşkımı dahi yazmıştım yahu. 
Bir miktar kendime serzenişten sonra ana meseleme dönüyorum. Yeniden yazmaya başlıyorum. Elbet hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Eski neşem yok. Hayatımdan paylaşabileceğim rengarenk hikayelerim de. Moron gibi yaşıyorum artık. Ne etliye, ne sütlüye karışmadan, evimin, odamın bir köşesine sinmiş; farkettirmeden yaşlanıyorum. Ama en azından hala 'düşünebiliyorum'. Bir şey bulurum ben paylaşacak. Buram buram hüzün kokacak buralar. 
Başlayalım mı?